26 Şubat 2010 Cuma

Favorilerim-2 : The Hangover (2009)


Hayatım boyunca izlediğim komedi filmlerinde ilk 3'e rahatlıkla girer. Son 10 yılı düşünürsem de en iyisi kesinlikle...
Film; 4 kafadarın Las Vegas'a bekarlığa veda partisi için gitmeleri, ama işlerin kontrolden çıkıp damadı kaybetmeleri ve bulmaya çalışmaları şeklinde gelişiyor. Konu çok basit, ama bu konudan bu kadar hoş bir komedi filmi çıkması da yönetmenin (Todd Philips) büyük başarısı bence.
Bir kere komedi filmlerinin genel anlamda en büyük eksisi olan, tempoyu ayarlayamama ve komik anları filmin geneline dağıtamama sorununu aşmış. Filmde hareket başlıyor ve film bitene kadar tempo hiç düşmüyor. Absürd anlar ve zekice espriler güzel harmanlanmış.
Filmde olayları, karakterlerle birlikte çözmeye çalışmamız güzel olmuş. Flashback yönteminin filmin finalinde fotoğraflarla kullanılması (ki çoğu kişi için filmde en çok gülünen anlar olacaktır) müthiş bir fikir gerçekten de.
Oyuncu seçiminde de nokta atışı yapılmış adeta. Özellikle Yunan asıllı Zach Galifianakis filmi sırtlıyor. Kısa rolünde Mike Tyson da hoş bir sürpriz olmuş.
Filmin müzikleri de çok doğru seçimler, filmin temposuna başarıyla uyum sağlamış. Özellikle, finaldeki fotoğraflarla birlikte çalan şarkı cuk oturmuş :) Bir de "Who let the dogs out" sahnesi var ki, hatırladıkça gülmemek elde değil :)
Bu filmi muhakkak izleyin, ben sinemada 4 kere izledim (evet bence de manyaklık, ama sebeplerim vardı :) ) , her birinde de bir önceki kadar güldüğümü söyleyebilirim...

Altın Ayı'mız var artık... :)




Açıkçası çok gururlandım bu haberi aldığımda. Semih Kaplanoğlu'na ne kadar teşekkür etsek azdır. Bal isimli filmiyle Altın Ayı'yı aldı ve çok büyük bir iş başardı. Tamamen kendi sinema dilini ve imkanlarını kullanarak, özel bir ödül kazandı. Tabii bunu Türk sinemasına ne kadar mal edebiliriz, orası tartışılır. Türk sinemasının hala daha kaliteli yapımlara ihtiyacı var, nicelik kadar niteliğe de dikkat edilmesi şart. Ama sonuçta bir Türk filmi olduğu için, adımızın geçmesi bile güzel.
Bu arada ben de filmi izlemek, hatta üçlemeyi baştan sona izlemek için sabırsızlanıyorum.

Favorilerim-1 : Sideways (2004)




Blog paylaşımlarıma en sevdiğim filmlerden biriyle başlamak istedim. Genelde çok fazla değer verilmeyen bir film olduğunu düşünürüm bu filmin. Arkadaşlarıma deli gibi film öneren biriyimdir ve bu da hep ilk sıralarda gelir.
Yol filmi tanımı rahatlıkla kullanılabilir bu film için. İki çok başarılı aktörün (Paul Giamatti ve Thomas Haden Church) çok özel performanslarıyla sürüklediği, komedi-dram öğelerini çok dengeli kullanan, Amerikan bağımsız sinemasından çok hoş bir örnektir.
Filmi önerdiğim ve beğenmeyen arkadaşlarımdan duyduğum filmin çok temposuz olduğu, akmadığı oldu hep. Ki bu film, bana hep birçok aksiyon filminden daha tempolu gelmiştir. Filmin içine girmekle alakalı bir durum sanırım bu. Çünkü film; doyurucu diyaloglar, özenli çekilmiş sahneler ve gerçekten usta işi oyunculuklarla akıp gidiyor. Filmde hiçbir sahnenin fazla olmadığını ve hepsinin filmin gidişatına katkısı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Başlangıcı ve bitişindeki kapı vurma sesi, sonuna gereksiz diyaloglar eklenmeden bitirilmesi, insanı güldüren sahneleri (cüzdanı geri alma sahnesi; iki arkadaşın çok zıt olup, amaçlarının farklılığından doğan atışmaları; bunalımlı karakterin şarap tattıran elemana barmen muamelesi yapması ve devamı,...) , gerçekten çok üzücü sahneleri (bence en vurucusu, özenle beklettiği şarabı içtiği o an ve buna neden olan haber) ile tamamen olmuş bir filmdir.
Virginia Madsen'ın oynadığı karakterin şarabı neden sevdiğini anlattığı sahneye özellikle bayılırım. O nasıl güzel bir anlatımdır. Neden sorusunu bu kadar dolduran bir cevap bulmak zor...
Paul Giamatti de karakteri yaşamış adeta, zaten özel oyuncularımdandır kendisi...
Bence izleyin , izletin, bu cevheri kaçırmayın. Şarap eşliğinde izlemenizi de tavsiye ediyorum, yanında da peynir tabağı :)
Ama bu film açık ara en riskli filmdir önerdiklerim arasında :) Çünkü önerdiklerim ya çok beğendi ya da nefret etti bu filmden. Beğenenler çoğunlukta olur umarım...

Hoşgeldiniz...

Açıkçası bir blog oluşturmayı hep düşündüm. Aklımdakileri sanal alemde paylaşmak, bazı konularda kendi yorumumu yapıp, ziyaretçilerimin (olursa :) ) yorumlarıyla tartışma ortamı yaratmak istedim. Sonunda kendimce bir blog oluşturdum. Yazılarım genelde sinema ve spor üzerine olacaktır. Bunun dışında nadiren de olsa başka konulara değinebilirim. Hadi bakalım diyerek paylaşımlarıma başlıyorum... :)